Kadın, aile başta olmak üzere, toplumun tüm katmanlarının taşıyıcı unsuru, nesiller yetiştiren mürebbiyesi, çalışma hayatının önemli aktörüdür. Bir insan olarak hayatımızın her dönemini farklı rollerle kuşatan kadınların toplumsal konumunu örselemeden, saygınlığını muhafaza ederek hakkını teslim etmek sağlıklı bir toplumun olmazsa olmazıdır.
Bir medeniyetin büyüklüğünün en önlemli göstergelerinden biri, kadına bakış açısıdır. Bizim medeniyetimizde tarihin her döneminde kadınlarımız hayatın her alanında yer almış, toplum kendi içinden tarih yapıcı örnek şahsiyet niteliğinde kadınlar çıkarmıştır. Onlar, medeniyet seviyemizin göstergesi olarak toplumun her anına, alanına katılmış, katkıda bulunmuştur.
Bizim inancımız, kız çocuklarını hor gören, diri diri toprağa gömen cahiliyeyi yıkmış, kadını baş tacı etmiş, ‘Cennet annelerin ayaklarını altındadır’ diyerek kadınları yüceltmiş, onlara ne kadar değer verdiğini ortaya koymuştur.
Sanayileşmeyle birlikte kapitalizm her şeyi esir alarak değersizleştirdiği, kendisi için kullanışlı bir nesneye dönüştürdüğü gibi, kadınlığı ve kadınlara bakış açısını da dejenere etmiştir. Anne olmak ile kariyer yapmak karşı karşıya getirilmiş, ekonomi ve aile hayatı arasında açmazlar üretilmiş, toplumun öznesi olan kadınlar kapitalist düzenin nesnesi olmaya zorlanmıştır.
Kapitalist Batı dünyasında kadının varlığını anlamlı kılan bütün değerler, feminist büyü ve özgürlük yalanıyla yağmalanmıştır. Bu zihniyet şimdi de ‘toplumsal cinsiyet’ veya ‘cinsiyet özgürlüğü’ makyajıyla insanın fıtrat ve doğasına aykırı bir sapkınlığı, küresel ölçekte yaymanın, başka bir ifadeyle dayatmanın çalışması içindedir.
Kadınlar, sosyal çözülmeyle hızlanan ahlaki çöküşün ürettiği şiddetin, terör ve savaşın ağır yükü altında bedel ödemektedir.